Sanıkların Çaldıkları Aracın Parçalarını Söküp Kalanını Yakmaları Olayında Mala Zarar Verme Suçu da Oluşmuş Olur mu?

T.C. Yargıtay CGK
Esas:
2017/464
Karar:
2021/123
K.T.: 18/03/2021 

Özet: Sanıkların çaldıkları aracın parçalarını söküp delil kalmaması için kalanını yaktıkları olayda; üzerinde fiilî hâkimiyet kurdukları bu aracı sonradan yakmaları, ayrıca mala zarar verme suçunu oluşturmaz. Fiil, bir bütün olarak sadece hırsızlıktır.

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi :
(Kapatılan) 17. Ceza Dairesi
Mahkemesi : Asliye Ceza
Sayısı : 1074-135

Sanıklar … ve …’ın hırsızlık suçundan TCK’nın 142/2-d, 143, 168/2 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 5 ay 15 gün; mala zarar verme suçundan ise TCK’nın 151/1, 152/2-a, 168/2 ve 62. maddeleri uyarınca 3 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına, her iki suç yönünden aynı Kanun’un 53 ve 54. maddeleri uyarınca hak yoksunluklarına ve müsadereye ilişkin Eskişehir 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 12.10.2010 tarihli ve 362-379 sayılı hükümlerin, sanık … müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 17. Ceza Dairesince 28.09.2015 tarih ve 3090-6267 sayı ile; sanık … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükmün TCK’nın 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına; mala zarar verme suçundan kurulan hükmün ise;

“1- Sanığın hırsızlık kastı ile hareket edip müştekiye ait aracı almak şeklindeki eyleminin bir bütün hâlinde hırsızlık suçunu oluşturduğu, mülkiyet ya da zilyetliğin sanığın yedine geçtikten sonra otomobile zarar verilmesinin ikincil bir suç oluşturmayacağı, müştekinin fiili kullanımından çıkan ve artık sanığın hakimiyetinde bulunan araca zarar verme eyleminin mala zarar verme suçunun unsurları arasında bulunan ‘başkasının taşınır malını tahrip eden…’ unsurunu içermediği ve bu eylemin müştekiye yönelik olarak gerçekleşmediği anlaşıldığından, unsurları itibarıyla oluşmayan mala zarar verme suçundan sanığın beraati yerine, yazılı biçimde mahkûmiyetine hükmedilmesi,

Kabule göre de;

Kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 sayılı TCK’nın 53/1.maddesinin (a), (b), (c), (d), (e) bentlerinde yazılı haklardan, aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezalarının infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,” isabetsizliklerinden bozulmasına ve bozmanın hükmü temyiz etmeyen sanık …’a sirayet ettirilmesine karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 10.02.2016 tarih ve 1074-135 sayı ile; “Izrar suçu için malın müştekinin zilyetliği, kontrolü (gözetimi) altında bulunması, diğer bir değişle uhdesinde bulunması gerekmemektedir. Olayımızda olduğu üzere, çalınan arabadaki parmak izleri ve sair delillerin yok edilmesi maksadına matuf, aracın koltuklarını keserek ve aracı yakarak sonuçta müştekinin aracına zarar verilmesi neticesinin doğacağı gayet açıktır ve bu sonucu sanıkların öngörmemesi imkansızdır. Burada, hırsızlığı yaparken bu eylemi gerçekleştirebilmek için zarar verilmesi hâlinde sanıkların ızrar suçundan da cezalandırılması gerektiği gibi, hırsızlığın delillerini yok ederken de ızrar özel kastı aranmayacak, zararın meydana gelmesinin öngörülmesi yeterli olacaktır. Izrar suçunda malın müştekinin beraberinde ve yedinde olması şartı gibi bir kanun maddesi veya unsuru da yoktur.” şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi her iki sanığın da mala zarar verme suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir.

Bu hükümlerin de sanıklar ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.03.2016 tarihli ve 84752 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 408-1418 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 10. madde uyarınca, Yargıtay (Kapatılan) 17. Ceza Dairesine gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 13.03.2017 tarih ve 191-2875 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

K A R A R

İnceleme dışı sanık … hakkında tefrik kararı verilmiş olup sanıklar hakkında suç delillerini gizleme suçundan verilen ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin kararlar ile sanık … hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü temyiz edilmeksizin; sanık … hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ise Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olduğundan direnmenin ve temyizin kapsamına göre inceleme sanıklar hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların eylemlerinin hırsızlık suçu yanında, ayrıca mala zarar verme suçunu da oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, sanık … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan 10.02.2016 tarihli mahkûmiyet hükmünün hukuki değerden yoksun olup olmadığı, bu bağlamda, sanığın ve Cumhuriyet savcısının bu hükme yönelik temyiz taleplerinin incelenip incelenemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
I- Sanık … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan 10.02.2016 tarihli mahkûmiyet hükmünün hukuki değerden yoksun olup olmadığı, bu bağlamda, sanığın ve Cumhuriyet savcısının bu hükme yönelik temyiz taleplerinin incelenip incelenemeyeceğine ilişkin ön sorunun değerlendirilmesinde;

İncelenen dosya kapsamından;

Sanıklar … ve …’ın, başka bir araca ait anahtarla mağdur …’in park hâlinde bulunan aracını çalıştırarak alıp götürdükleri, suça konu aracın bir çok parçasını söküp geriye kalan kısmını yaktıkları iddiasıyla hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı, Yerel Mahkemece 12.10.2010 tarih ve 362-379 sayı ile sanıkların atılı suçlardan mahkûmiyetlerine karar verildiği, yoklukta verilen hükmün sanık …’a 20.10.2010 tarihinde tebliğ edildiği, süresi içinde kanun yoluna başvurulmaması nedeniyle sanık … hakkında kurulan hükümlerin 28.10.2010 tarihinde kesinleştirildiği; sanık …’in temyiz talebinde bulunması üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece, hırsızlık suçundan kurulan hükmün düzeltilerek onanmasına, mala zarar verme suçundan kurulan hükmün ise sanığın eyleminin bir bütün hâlinde hırsızlık suçunu oluşturduğu, ayrıca mala zarar verme suçunun oluşmayacağı gerekçesiyle bozulmasına ve lehe bozmadan hükmü temyiz etmeyen sanık …’ın da yararlandırılmasına karar verildiği, Yerel Mahkemece bozma ilamı sonrasında devam olunan yargılama sonucunda, bozma nedenine direnilerek her iki sanık hakkında mala zarar verme suçundan önceki hüküm gibi mahkûmiyet kararı verildiği, bu hükümlerin de sanıklar ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edildiği anlaşılmaktadır.

Ön sorunun isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için bozmanın sirayeti kurumunun açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

Çok sanıklı dosyalarda, sanıkların her biri birbirlerinden bağımsız olarak kanun yoluna başvurma hakkına sahiptir. Kural olarak sanıklardan birinin verilen karara karşı yaptığı kanun yolu başvurusu, diğer sanıklar hakkında verilen hükümleri kapsamaz. Kanun yoluna başvurulmayan diğer sanıklar hakkında verilen hüküm, kanun yoluna başvurma için öngörülen sürenin sonunda kesinleşir. Bu durum, “davasız yargılama olmaz” ilkesinin bir sonucudur.

Ancak temyiz kanun yolu bakımından, gerek 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda gerekse 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, ilgili hükümlerdeki koşullar oluştuğu takdirde, temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz yoluna başvurmayan, süresinden sonra başvuran veya temyize başvurmakla beraber başvurusu kabul edilmeyen sanıkların da yararlanmaları kabul edilmiştir. Buna; bozma kararının “sirayeti”, “genişleme etkisi” ya da “teşmili (yayılma) etkisi” denilmektedir.
Karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın “Hükmün bozulmasının diğer maznunlara sirayeti” başlıklı 325. maddesi; “Hüküm, cezanın tatbikatında kanuna muhalefet edilmesinden dolayı maznun lehine olarak bozulmuşsa ve bozulan cihetlerin temyiz talebinde bulunamamış olan diğer maznunlara da tatbiki kabil olursa bu maznunlar dahi temyiz talebinde bulunmuşcasına hükmün bozulmasından istifade ederler.” şeklinde,

Benzer düzenlemeyi içeren 5271 sayılı CMK’nın “Hükmün bozulmasının diğer sanıklara etkisi” başlıklı 306. maddesi ise “Hüküm, sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanması olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından yararlanırlar.” biçiminde düzenlenmiş olup hükmü temyiz etmeyenlerin veya temyiz istemi reddedilenlerin, temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaları adaletsizliğini gidermek amacı ile yasaya konmuştur. Bu suretle temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz etmeyenlerin de istifadesi sağlanmış olacaktır. Bozmanın sirayetinde yerel mahkeme hükmü, temyiz etmeyen sanık yönünden bozulmamakta, anılan maddeler uyarınca sanık, bozma kararının sonucundan yararlandırılmaktadır.

Hükmü temyiz etmeyen ya da temyiz istemi reddedilen sanık, bozma kararının sonucundan yararlanacağı için, öncelikle bozmaya uyulması ve cezanın uygulanmasında temyiz eden sanık lehine yeni bir karar verilmesi zorunludur. Lehe bozma bu takdirde, hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilecektir. Bunun sonucu olarak önceki kararda direnilmesi hâlinde, sirayetten söz edilemeyecektir. Aksi takdirde temyiz davası açan sanık için kabul edilmeyen bir bozma nedeninin, kanun yoluna başvurmayan sanık lehine kabulü gibi bir sonuca ulaşılacaktır. Bu sonuç ise temyiz edenin aleyhine, temyiz etmeyenin lehine olup çelişkili bir uygulamaya neden olacağından sirayet müessesesinin amacına aykırıdır. Diğer taraftan temyiz incelemesi sırasında, bozma nedeninin hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilmesine işaret edilmesi de zorunlu olmayıp lehe bir bozma sebebinin bulunması durumunda mahkemelerce bu hususunun kendiliğinden dikkate alınması gerekmektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış 12.07.1948 tarihli ve 163-121 sayılı, 07.12.1987 tarihli ve 322-588 sayılı, 31.01.2017 tarihli ve 982-29 sayılı, 09.06.2020 tarihli ve 39-272 sayılı ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararları ile önceki hükmü temyiz etmeyen veya temyiz istemi reddedilen, ancak lehe bozmadan 1412 sayılı CMUK’nın 325. maddesi uyarınca faydalanan sanığın, bozmadan sonra yeniden kurulan hükmü temyize yetkisi bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Öğretide de; “Temyiz etmişcesine faydalanma kabul edilmesi, bu kimselerin bozmadan sonra verilecek son kararları da temyiz edebilmelerinin kabul olunması demek değildir” (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Onsekizinci Bası, s. 1771) denilmek suretiyle uygulamadaki bu görüş benimsenmiştir.

Gelinen aşamada “Yargıtayca temyiz isteğinin reddi” konusuna da değinilmelidir.

Karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz talebinin kabule şayan olmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi” başlıklı 315. maddesinde; “Temyiz isteği kanuni sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmişse veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan mahkeme bir karar ile temyiz dilekçesini reddeder.

Temyiz eden taraf ret kararının kendisine tebliğinden itibaren bir hafta içinde Temyiz Mahkemesinden bu hususta bir karar verilmesini talep edebilir. Bu takdirde dosya Temyiz Mahkemesine gönderilir. Şu kadar ki, bu sebepten dolayı hükmün infazı tehir olunmaz.”,

“Yargıtayca temyiz isteğinin reddi” başlıklı 317. maddesinde de; “Yargıtay, süresi içinde temyiz dilekçesinin verilmediğini veya beyanının yapıldığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını görürse, temyiz isteğini reddeder, görmezse incelemesini yapar.” düzenlemelerine yer verilmiştir.

1412 sayılı CMUK’nın 315. maddesinde, temyiz talebinin kabule değer olup olmadığı ön incelemesinin ilk derece mahkemesince yapılması öngörüldüğü hâlde, 317. madde ile aynı incelemenin Yargıtayca da yapılması hüküm altına alınmıştır.

Buna göre temyiz başvurusunda bulunulması hâlinde hükmü veren mahkemece ya da Yargıtayın ilgili dairesi tarafından öncelikle, temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı ve başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı incelenecektir. Temyiz başvurusu kanuni süre geçtikten sonra yapılmışsa ya da karar temyiz edilebilir nitelikte değilse veya başvuruda bulunanın temyiz etme hakkı bulunmuyor ise temyiz talebi reddedilecek; temyiz talebinin reddi nedenlerinin bulunmaması durumunda da esas yönünden temyiz incelemesi yapılacaktır.

Bununla birlikte, hukuken geçerli olmayan karar veya hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulması hâlinde ise ilk derece mahkemesince ya da Yargıtayın ilgili dairesi tarafından, kararın temyiz edilebilir nitelikte olmaması nedeniyle temyiz isteminin reddi kararı değil, hukuki sonuç doğurmaya elverişli olmayan bu karara yönelik temyiz istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.

Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;

Sanıklar … ve …’ın hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı, Yerel Mahkemece 12.10.2010 tarihinde sanıkların atılı suçlardan mahkûmiyetlerine karar verildiği, yoklukta verilen hükmün, sanık …’a usulüne uygun şekilde tebliğine rağmen süresi içinde kanun yoluna başvurulmaması nedeniyle kesinleştirildiği, diğer sanık …’in temyiz talebi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece, hırsızlık suçundan kurulan hükmün düzeltilerek onanmasına, mala zarar verme suçundan kurulan hükmün ise sanığın eyleminin bir bütün hâlinde hırsızlık suçunu oluşturduğu, ayrıca mala zarar verme suçunun oluşmayacağı gerekçesiyle bozulmasına ve lehe bozmadan hükmü temyiz etmeyen sanık …’ın da yararlandırılmasına karar verildiği, bozma ilamı sonrasında devam olunan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece 10.02.2016 tarihinde bozma nedenine direnilerek sanık … yanında sanık … hakkında da önceki hüküm gibi mala zarar verme suçundan mahkûmiyet kararı verildiği, bu kez hükümlerin sanıklar … ve … ile Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edildiği olayda;

Sirayet nedeniyle kurulan bir hükümden bahsedilebilmesi için öncelikle bozmaya uyulması ve cezanın uygulanmasında temyiz eden sanık yanında temyiz dışı sanık lehine de yeni bir karar verilmesinin zorunlu olduğu, sirayet sonrası kurulan hükmün temyiz edilebilir nitelikte bir hüküm olmadığı da dikkate alındığında, Yerel Mahkemece, bozma ilamından sonra direnme kararı verilmesi nedeniyle yalnızca sanık … bakımından hüküm kurulması ile yetinilmesi gerektiği, bu nedenle sanık … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan 12.10.2010 tarihli ilk hükmün temyiz edilmemesi nedeniyle kesinleşmiş olduğu gözetilmeden adı geçen sanık hakkında aynı suçtan kurulan 10.02.2016 tarihli hükmün hukuki değerden yoksun olduğu ve hukuken geçersiz olan bu kararın temyiz edilemeyeceği kabul edilmelidir.

Bu itibarla, sanık … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan 10.02.2016 tarihli hükme yönelik sanığın ve Cumhuriyet savcısının temyiz istemleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmelidir.

II- Ön sorun bakımından ulaşılan sonuç karşısında, sanık …’in ve Cumhuriyet savcısının bu sanığa yönelik temyiz talepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, sanığın eyleminin hırsızlık suçu yanında, ayrıca mala zarar verme suçunu da oluşturup oluşturmayacağına ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesinde;

İncelenen dosya kapsamından;

Şikâyetçi …’in ikametinin önünde park hâlinde bulunan… plakalı Ford Taunus marka aracının çalındığı yönünde müracaatta bulunması üzerine soruşturmaya başlandığı,

Olayla ilgili tahkikat devam ederken 05.07.2010 tarihinde saat 03.45 sıralarında devriye gezen ekiplerin Gündoğdu Mahallesi üzerindeki boş alanda lastikleri olmayan, kapıları bulunmayan, içi tamamen yanmış vaziyette Ford Taunus marka bir araç gördükleri, çalıntı olabileceği değerlendirilerek yapılan araştırmada, şase numarası SFAFXXDJBFLS87743 olarak tespit edilen aracın, 02.07.2010 tarihinde çalıntı kaydı ile müracaat eden şikâyetçi …’e ait… plakalı araç olduğunun tespit edildiği,

Olay yeri inceleme raporunda; suça konu aracın tamamen yanmış olduğu, kapılarının, farlarının, jantları ile birlikte lastiklerinin ve direksiyon bölümünün sökük vaziyette olduğunun bildirildiği,

05.07.2010 tarihinde saat 12.00 sıralarında başka bir hırsızlık olayı nedeniyle yakalanan sanık …’in kullanmış olduğu 26 AH 922 plakalı araçta yapılan aramada çok sayıda suç eşyasının ele geçirildiği, yapılan şifahi görüşmede …’in, diğer suçlar yanında Erenköy Mahallesinden… plakalı aracı … ve … ile birlikte çaldıklarını itiraf ederek, çoğu parçasını söktükleri aracı, parmak izi bırakmamak için Gündoğdu Mahallesine götürerek yaktıklarını beyan ettiği, 26 AH 922 plakalı araçtan ele geçirilen iki adet renkli minder, dört adet metalik renkli jant ve üzerlerine takılı vaziyette Goodyear marka lastik ile sanık …’in ikametinde yapılan aramada bulunan ön far, iç dikiz aynası, korna, hoparlör, oto teybi gibi malzemelerin şikâyetçi … tarafından teşhis edildiği,

Anlaşılmıştır.

Mağdur … aşamalarda; … plakalı aracını 01.07.2010 tarihinde saat 20.00 sıralarında kapılarını kilitleyerek ikametinin önüne park ettiğini, 02.07.2010 tarihinde sabah saat 08.20 sıralarında aracının yerinde olmadığını gördüğünü, sonradan aracının bazı parçalarını geri aldığını, zararının giderildiğini, şikâyetçi olmadığını,

İnceleme dışı sanık …, suça konu aracı çalıp bazı parçalarını söktükten sonra aracın geri kalanını boş bir arazide yaktıklarını, beyan etmişlerdir.

Sanık … soruşturma aşamasında; olay tarihinde geceleyin inceleme dışı sanıklar … ve … ile birlikte dolaştıkları sırada araç çalmaya karar verdiklerini, yanında bulunan başka bir araca ait kontak anahtarı ile mağdurun aracını çalıştırdıklarını, aracın lastiklerini, kapılarını, ön camını ve konsol aksamını söktükten sonra yakalanmamak amacıyla suça konu aracı yaktıklarını,

Kovuşturma aşamasında önceki beyanlarından farklı olarak, suça konu aracı inceleme dışı sanık Turancan’ın getirdiğini, dedesine ait olduğunu söylediği bu araçla bir müddet dolaştıklarını, Turancan’ın aracın bazı parçalarını sökerek yakmaya başladığını, savunmuştur.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından hırsızlık ve mala zarar verme suçları üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.

TCK’nın 141. maddesinde yer alan “Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” şeklindeki düzenleme ile hırsızlık suçunun basit hâli hüküm altına alınmış, aynı Kanun’un 142. maddesinde ise suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri sayılmıştır.

Suç tarihi itibarıyla uyuşmazlık konusuyla ilgili TCK’nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendi;

“(1) Suçun;

d) Haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle,
İşlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur…” şeklinde düzenlenmiş iken, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 62. maddesiyle bahse konu bent için öngörülen “üç yıldan yedi yıla kadar hapis” şeklindeki yaptırım “beş yıldan on yıla kadar hapis” olarak değiştirilerek ceza süresi artırılmıştır.

Hırsızlık suçunun manevi unsuru kasttır. Fail, bilerek ve isteyerek başkasına ait taşınır bir malı, zilyedinin rızasına aykırı olarak bulunduğu yerden almalıdır. Suçun oluşabilmesi için genel kastın yanında failin ayrıca “kendisine veya başkasına bir yarar sağlama maksadı” ile (özel kast) hareket etmiş olması gerekmektedir.

Hırsızlık suçunun oluşabilmesi için genel kast yanında bulunması gereken “yararlanma” özel kastı, suça konu eşyadan doğrudan veya dolaylı şekilde istifade edilmesi şeklinde olabileceği gibi maddi ya da manevi nitelikte de bulunabilir. Başka bir ifadeyle failin elde etmeyi umduğu her türlü tatmin ve haz, yarar kavramının içinde değerlendirilir (Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul, 2007, s; 302). Ancak şaka yapılması veya alay edilmesi amacıyla malın alınması bu kapsamda mütalaa edilmez.

Buradaki yararın geçici veya sürekli olmasının da bir önemi bulunmamaktadır. Ayrıca madde metninde açıkça belirtildiği üzere, yararın mutlaka faile dönük olması da aranmaz. Failin yararlanma kastıyla hareket etmesi yeterli olup çaldığı maldan yararlanıp yararlanmamasının suçun oluşumuna etkisi bulunmamaktadır (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 8. Baskı, Ankara, 2010, s; 372). Nitekim bu husus maddenin gerekçesinde de; “Hırsızlık suçunun oluşabilmesi için, failin kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla hareket etmesi yeterli olup bunun fiilen temini şart değildir. Bu yarar, maddî veya manevî olabilir.” şeklinde ifade edilmiştir.

TCK’nın “Mala zarar verme” başlıklı 151. maddesinin birinci fıkrasında ise;
“Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hâle getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklinde mala zarar verme suçunun basit şekli düzenlenmiş, 152. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında da on bent hâlinde suçun nitelikli hâlleri sayılmıştır.

Anılan maddenin gerekçesinde de; “Suçun konusu, başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz maldır. Suç, başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması, kullanılamaz hâle getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Bu seçimlik hareketlerden kirletme, örneğin; başkasına ait binanın duvarına yazı yazmak, afiş veya ilan yapıştırmak, resim yapmak suretiyle gerçekleştirilebilir.” açıklamalarına yer verilmiştir.

Mala zarar verme suçuyla korunan hukuki yarar, mülkiyet hakkıdır. Mülkiyet kavramına, malın bütünleyici parçaları, eklentileri ve doğal ürünleri de dahildir. Mülkiyetin korunmasında amaç, sadece malın fiziksel olarak zarar görmesi olmayıp malın değerinin de korunmasıdır. Bu nedenle, malın özgülendiği amaca uygun kullanılabilmesini, önemsiz sayılmayacak derecede azaltan bir zararın varlığı yeterli olup malın maddi zarar görmüş olmasına gerek yoktur.

Kanuni düzenleme göz önüne alındığında, mala zarar verme suçu genel kastla işlenebilen bir suçtur. Suçun oluşması için failin belirli bir amaç ya da saikle (özel kast) hareket etmesine gerek yoktur.

Görüldüğü gibi mala zarar verme suçunun gerçekleşebilmesi için failin, başkasına ait taşınır veya taşınmaz bir mala, TCK’nın 151/1. maddesinde sayılan ve maddede; “kısmen veya tamamen yıkmak, tahrip etmek, yok etmek, bozmak, kullanılamaz hâle getirmek veya kirletmek” şeklinde belirtilen seçimlik hareketlerden herhangi biriyle zarar vermiş olması; TCK’nın 152/2. maddesi uyarınca nitelikli hâllerinin oluşabilmesi için de bu suçun, yakarak, yakıcı veya patlayıcı madde kullanarak ya da toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olmak suretiyle veyahut radyasyona maruz bırakarak, nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanarak işlenmesi gerekmektedir.

Suçun maddi unsurunu oluşturan hareketler, kanunda tahdidi şekilde belirtilmiş olmakla birlikte, zarara neden olan neticeyi meydana getirmeye elverişli fiil, aynı zamanda Kanun’da belirtilen seçimlik hareketlerden en azından birini zorunlu olarak kapsayacağından, suçun oluşumu için zarar verici sonucun gerçekleşmesini yeterli saymak gerekir.

Hırsızlık ve mala zarar verme suçları TCK’nın onuncu bölümünde “mal varlığına karşı suçlar” başlığı altında düzenlenmiş olup her iki suçun da koruduğu hukuki değer kişinin mal varlığıdır. Hırsızlık eyleminde fail zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden tamamını veya bir kısmını almak suretiyle, müştekinin mal varlığına zarar vermektedir. Mala zarar verme suçunda ise başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkıp, tahrip etmek ya da yok edip bozmak suretiyle kullanılamaz hâle getirip veya kirleterek zarar vermektedir. Her iki suç tipinde de mağdur mal varlığı itibarıyla zarar görmektedir. Hırsızlık suçunda suça konu mal, alıp götürülmek suretiyle mağdurun zilyetliği tamamen ortadan kaldırılmaktadır. Mala zarar verme suçunda ise malın mutlaka alınması gerekli olmayıp, çoğunlukla malın tamamı ortadan kaldırılmamakta, zarar verilerek kısmen veya tamamen kullanılmaz hâle getirilmektedir. Hırsızlık suçunda fail faydalanma amacıyla eylemini gerçekleştirdiği hâlde, mala zarar verme suçunda mağdura zarar verme düşüncesiyle hareket etmektedir. Hırsızlık suçlarında aranan bu özel kast nedeniyle eylem, mala zarar verme suçundan ayrılmaktadır. Fail malı yarar sağlama maksadı ile değil de o malı zarar verme maksadıyla almışsa eylem hırsızlık suçunu değil, mala zarar verme suçunu oluşturacaktır. Örneğin; kötülük yapmak istediği komşusunun kömürlerini havaların sıcak olduğu bir vakitte yakmak suretiyle kullanılamaz hâle getiren failin eylemi mala zarar verme suçunu oluşturduğu hâlde, kış ayında ısınmak için komşusunun kömürlerinin alınması hırsızlık suçunu oluşturacaktır. Bununla birlikte mala zarar verme suçunun konusu ile hırsızlık suçunun konusunun aynı taşınır mal olması durumunda, korunan hukuki yararın tek olması dikkate alınarak ayrıca mala zarar verme suçu oluşmayacaktır. Ancak hırsızlık eylemi gerçekleştirilirken suça konu mal dışında bir başka eşyaya zarar verilmiş ise, mala zarar verme suçunun da oluşacağı kabul edilmelidir. Örneğin, aracın camı kırılarak içeride bulunan çantanın alınması hâlinde hırsızlık suçu yanında, hırsızlık suçunun konusunu oluşturmayan camın kırılmış olması nedeniyle mala zarar verme suçu da oluşacak; hırsızlık suçunun konusunu oluşturan eşyanın çalınması sırasında ayrıca bu eşyaya zarar verildiği hâllerde ise mala zarar verme suçu oluşmayacaktır. Bu kapsamda eylemin hukuki niteliğinin belirlenmesi bakımından her somut olayın özelliğine ve failin yararlanma kastının bulunup bulunmamasına göre bir değerlendirme yapılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık …’in, inceleme dışı sanık … ile birlikte olay tarihinde gece vakti mağdurun ikametinin önüne park ettiği… plakalı aracını yanlarında bulundurdukları başka bir anahtar ile açarak çalıştırıp olay yerinden ayrıldıkları, daha sonra suça konu aracın dört lastiğini, üç kapısını, ön camını, bagaj kapısını ve bazı parçalarını sökerek geriye kalan kısmını yaktıkları anlaşılan olayda;

Sanık ve inceleme dışı sanıkların aracı çalıp götürmek suretiyle mağdurun zilyetliğine son verdikleri ve araç üzerinde fiilî hâkimiyet kurmuş oldukları dikkate alınarak, hırsızlık suçunun konusunu oluşturan bu araca sonradan her ne suretle olursa olsun zarar verilmesi, başka bir ifadeyle, mala zarar verme suçunun konusu ile hırsızlık suçunun konusunun aynı taşınır mal olması durumunda, korunan hukuki yararın tek olması nedeniyle ayrıca mala zarar verme suçunun oluşmayacağı, sanığın eyleminin bir bütün hâlinde hırsızlık suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir.

Bu itibarla bu uyuşmazlık konusu bakımından Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Öte yandan mala zarar verme suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığı sonucuna ulaşılmakla, bozma sonrası devam olunacak yargılama sırasında Yerel Mahkemece, lehe bozma nedeninden, inceleme dışı sanık …’ın da yararlandırılması hususunda mahallinde her zaman karar verilmesi mümkün görülmüştür.

S O N U Ç

Açıklanan nedenlerle;
1- Eskişehir 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.02.2016 tarihli ve 1074-135 sayılı direnme kararına konu hükümlerinden;
a- Sanık … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükmün, hukuki değerden yoksun olması nedeniyle sanığın ve Cumhuriyet savcısının bu hükme yönelik temyiz talepleri bakımından KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
b- Sanık … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, sanığın eyleminin bir bütün hâlinde hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden mala zarar verme suçundan da cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.03.2021 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık bakımından oy birliğiyle karar verildi.

Son Gönderiler

Yorum Yap