Covid-19 Virüs Salgınının Özel Okul Sözleşmelerine Etkisi

Eray SEZER (1)

COVID-19 virüs salgını, yalnız sosyal yaşantımızı sarsmakla yetinmemiş, özel hukuk alanındaki sözleşmeleri de ciddi şekilde etkileyerek bunların akıbetlerini belirsiz hale getirmiştir. Bu nedenle yeni doktrinsel tartışmalar  ortaya çıkmış ve özellikle “sürekli edim ilişkisi doğuran sözleşmeler” bakımından farklı görüşler ileri sürülmüştür.

En çok tartışılan konulardan biri de, 5580 sayılı Kanun’a göre kurulmuş özel okul sözleşmeleri noktasında toplanmaktadır. Bu kapsamda sıkça sorulan sorular, velilerin dershanelere ödedikleri ücretleri geri alıp alamayacakları, özel okul sözleşmelerinde yer alan yemek ve servis ücretlerinin ödenip ödenmeyeceği, uzaktan eğitime geçen özel okullara karşı bir fesih olanağının bulunup bulunmadığı, bedel indirimi yoluna başvurulup başvurulamayacağı gibi sorulardır.

Bu sorulara yanıt aramadan önce, cevaplanması gereken üç sorunun olduğunu belirtelim:

  1. Özel okul sözleşmelerindeki işgörme (eğitim verme) borcu “imkansızlaşmış” mıdır?
  2. İmkansızlaştığı kabul edilirse, imkansızlığın niteliği “sürekli” mi, “geçici” midir?
  3. İmkansızlaşmadığı kabul edilirse hangi hükme başvurulmalıdır?

Buradan sonraki kısımda, yukarıdaki üç soruya yanıt arayacağız.

Sözleşmedeki İşgörme Borcunun İmkansızlaşıp İmkansızlaşmadığının Değerlendirilmesi

Tartışılması gereken ilk husus, özel okul sözleşmelerinin “borçlu” tarafını oluşturan özel eğitim kurumlarının “eğitim verme” borcunun imkansız hale gelip gelmediği noktasındadır.

Ancak bundan da önce belirtelim ki, özel okul sözleşmeleri hukuki nitelikleri itibariyle bir TÜKETİCİ İŞLEMİ olup, bu sözleşmeler hakkındaki uyuşmazlıklarda başvurulması gereken hükümler, 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’ndan önce 6502 s. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da yer almaktadır. Kanunun 15’inci maddesinde yer alan “ayıplı hizmet” hususuna ve 83’üncü maddesindeki “genel hükümler (TBK)” atfına ayrıca önem gösterilmesi gerekmekte olup, aşağıda bu hususlar üzerinde durulacaktır.

Bilindiği gibi, özel okul sözleşmeleri; 5580 sayılı Kanun uyarınca, okul öncesi eğitim, ilkokul, lise ve üniversite (vakıf üniversiteleri) dönemleri için yapılmaktadır. Önemle belirtelim ki, sözleşmedeki işgörme (eğitim verme) ediminin imkansızlaşıp imkansızlaşmadığı, MEB’in “yüz yüze eğitim yasağına tabi olan okulların saptanması” ile değil, yüz yüze eğitimin sözleşmenin türü ve niteliği açısından ne derece zorunlu olduğu noktasında yapılacak bir ayrım ile belirlenebilir.(2)

Bu noktadaki en ayrık sözleşme tipi, okul öncesi dönem için yapılan özel okul sözleşmeleridir. Zira, okul öncesi dönem için yapılan özel okul sözleşmelerinde “yüz yüze eğitim”, sözleşmeden beklenen objektif fayda bakımından vazgeçilmez bir koşuldur. Çocuğun yaşı, ruhsal/fiziksel gelişiminin gereksinimleri, sözleşmenin süresi ve sözleşme ile ulaşılmak istenen objektif amaç değerlendirildiğinde, okul öncesi dönem için akdedilen özel okul sözleşmelerinde “yüz yüze eğitim” unsurunun sözleşmenin esaslı unsuru olduğu görülecektir. Dolayısıyla, Bakanlığın yüz yüze eğitim yasağından etkilenerek kapanan okul öncesi DÖNEM İÇİN HİZMET VEREN özel okulların işgörme edimleri, “hukuki imkansızlık” hali ile sakatlanmıştır, denebilir.(3) Bu durumda, okul öncesi dönem için akdedilen özel okul sözleşmeleri, 6098 s. TBK’nin 136’ncı maddesi doğrultusunda kendiliğinden sona erecek ve ödenen bedellerin sebepsiz zenginleşme hükümleri dairesinde iadesi istenebilecektir.

Ancak aynı ifadeler; ilköğretim, lise ve üniversite dönemleri için hizmet veren diğer özel okulların işgörme (eğitim verme) borçları için kullanılamayacaktır. Zira, doktrindeki genel kabulün de isabetli olarak belirttiği üzere, okul öncesi dönem dışında kalan özel okullar, UZAKTAN EĞİTİM yoluna başvurarak işgörme borçlarını yerine getirebilmektedir. Niteliği ve kalitesi değişse dahi, uzaktan eğitim yoluyla yapılan bilgi aktarımının, yüz yüze eğitim dönemindeki bilgi aktarımı ile aynı olduğunun kabulü gerekir. Bu kabul, “hukuki imkansızlık” oluşmadığı sonucunu doğurmaktadır.

Bahse konu özel okulların, sözleşmede aynı zamanda bir “yemek” ya da “servis hizmeti” borcu altına girdiği hallerde bu durum değişmektedir. Bu türden hizmetlerin ancak yüz yüze olarak verilebildiği göz önüne alınırsa, sözleşme kapsamındaki servis ve yemek hizmetlerinin yüz yüze eğitimin yasaklanması kararı nedeniyle “hukuki imkansızlık” hali ile karşılaştığı belirtilebilir.  Bu halde, 6098 s. TBK’nin 136’ncı maddesi doğrultusunda, yalnız yemek ve servis hizmeti bakımından borçlarınkarşılıklı olarak sona ermesi gündeme gelecektir. Bu nedenle, yemek ve servis ücretlerinin ödenmesinden kaçınılması mümkün olup, peşin ödenen ücretlerin de sebepsiz zenginleşme hükümleri dairesinde iadesi mümkündür.

İmkansızlığın Sürekliliğinin Değerlendirilmesi

Yukarıda; yalnız okul öncesi dönem için akdedilen özel okul sözleşmelerinin hukuki imkansızlık ile sakatlanacağını belirtmiştik. Bu aşamada, imkansızlığın “sürekli” mi, “geçici” mi olduğunun saptanması gerekmektedir. Zira, TBK 136 “sürekli imkansızlık” halini düzenlemiş olup, bu halde borçların karşılıklı olarak sona ereceğini hükme bağlamıştır. Ancak, Türk hukukunda imkansızlığın “geçici” olduğu hallere ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Geçici imkansızlık hallerinde hangi hükümlere başvurulacağı, doktrinde ve yargısal içtihatlarda belirlenmeye çalışılmıştır. Doktrinde, COVID-19 virüs salgını sebebiyle yürürlüğe konan hukuki düzenlemelerin geçici bir ifa imkansızlığı yarattığı, sürekli ifa imkansızlığının uygulama alanı bulamayacağı görüşü ağır basmaktadır. 

Geçici ifa imkansızlığı, Prof. Dr. Fikret EREN’in de belirttiği gibi, sözleşmeden doğan borçların sona ermesini değil, temerrüt hükümlerine başvurulmasını sağlamaktadır. Bir diğer tabirle, geçici ifa imkansızlığının kabulü halinde, tarafların ifa borçları geçici imkansızlığın sona erdiği döneme değin ertelenmiş olmakla birlikte, devam edecektir.(4)

Doktrindeki tartışmalar, geçici imkansızlık halinde ilke olarak borçlunun temerrüdü (TBK 117 vd.) hükümlerine başvurulması gerektiği konusunda ağırlık kazanmaktadır.(5) Ancak, özel okul sözleşmelerinde geçici imkansızlığa bağlanan temerrüt hükümlerinin uygulanmasının gündeme gelmeyeceği belirtilmektedir. Şöyle ki;

Okul öncesi dönem özel okul sözleşmelerindeki eğitim verme borcunun esasen geçici bir imkansızlıkla sakatlandığı düşünülse dahi, söz konusu geçici imkansızlığın, sözleşmenin içerdiği edimin niteliği ve sözleşme ile ulaşılmak istenen faydaya ulaşılamayacak olması itibariyle “borcun tamamını sona erdirici etkiye sahip bir kısmi imkansızlık hali” olarak kabul edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.(6) Zira, okul öncesi dönem için akdedilen özel eğitim kurumu sözleşmeleri genellikle son derece kısa bir dönem için kurulmakta olup, çocuğun yaşı ve virüs salgını süresince de büyümekte olduğu, bu nedenle verilmesi gereken dönemsel eğitimlerin niteliğinin ve gerekliliklerinin değiştiği düşünülürse, imkansızlık “geçici” dahi olsa “borçları tamamen sona erdirici kısmi imkansızlık hali” olarak hüküm ve sonuç doğurması gerektiği söylenmelidir. Nitekim, TBK 137/2 uyarınca, “…kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.” Görüldüğü üzere, bu durumun etkisi ve sonucu, borcun tamamen sona ermesi şeklinde tezahür etmektedir.

İlkokul, lise ve üniversite dönemleri için akdedilen özel okul sözleşmelerinde yer alan yemek ve servis ücretlerindeki imkansızlıkların ise doğrudan doğruya “sürekli” olarak kabul edilmesi gerektiği ve borçların karşılıklı olarak sona ereceği belirtilmektedir.(7) Ödenen yemek ve servis ücretleri varsa, bunların iade edilmesi gerekmektedir. Henüz ödenmemiş olanların ifasından ise TBK 136 ileri sürülerek kaçınılması mümkündür.

İmkansızlaşmanın Olmadığı Hallerde TKHK m. 15 Bağlamında “Ayıplı Hizmet” Hükmünün Değerlendirilmesi

İlkokul, lise ve üniversite dönemleri için 5580 sayılı Kanun’a göre akdedilen özel okul sözleşmelerindeki “eğitim verme” borcunun “uzaktan eğitim” ile yerine getirilebildiği ve bunun bir “hukuki imkansızlık” yaratmadığı belirtilmektedir.(8)  O halde, ÜCRET ÖDEME BORCUNUN SÜRDÜĞÜ söylenebilir.

Fakat bu noktada, özel okul sözleşmelerinin bir “tüketici işlemi” olarak yapıldığı ve TKHK’nin 15’inci maddesinde yer alan “ayıplı hizmet” hükümlerine başvurulup başvurulamayacağı sorusu akla gelmektedir. 6502 s. TKHK, ayıplı hizmeti şu şekilde tanımlamıştır: “Ayıplı hizmet, sözleşmede belirlenen süre içinde başlamaması veya taraflarca kararlaştırılmış olan ve objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan hizmettir.”

Bu hükümde yapılan tanıma göre, şu kanaate varılması mümkündür:  Yüz yüze eğitim yapılacağı varsayımıyla imzalanan özel okul sözleşmelerinin, sonrasında ortaya çıkan virüs salgını sebebiyle “uzaktan eğitim” şeklinde ifa edilmesi durumunda, sözleşmeden beklenen objektif özelliklerin sarsıldığı ve dolayısıyla ayıplı hizmet verildiği kabul edilebilir.(9)(Uzaktan eğitim verilmemesi durumunda ayıplı hizmetin değil, imkansızlık halinin gündeme geleceğini de ayrıca belirtelim. Bu halde, eğitimin kesintiye başladığı tarihten başlamak üzere; bu süre içindeki eğitim ücretinin ödenmemesi, ödendiyse iade  edilmesi gerekir.)

Uzaktan eğitim hizmeti veren özel okulun “kusursuz” olduğu ve bahse konu ayıplı hizmetten sorumlu tutulamayacağı savunmasında bulunmasına olanak bulunmamaktadır. Zira, ayıba karşı tekeffül hükümlerinin uygulama alanı bulabilmesi ilgilinin kusuruna bağlı değildir. Ancak tazminat istenmesi kusura bağlı olup, kusursuzluk halinde genel hükümlere dayanılarak ayrıca tazminat istenmesi mümkün olmayacaktır.

Eğitim verme borcunun “ayıplı” olarak yerine getirildiği kabulünde, tüketicilerin seçimlik hakları gündeme gelecektir. Bu haklar, özel okul sözleşmelerinin niteliği itibariyle,  sözleşmenin ileri etkili olarak feshi yahut da bedelden indirim yapılması şeklinde tezahür eder. Sözleşme, ya ileri etkili olarak feshedilecek ve yalnız yüz yüze eğitim görüldüğü dönem için bir ücret ödemesi yapılmasına karar verilecektir; ya da, yüz yüze eğitim alınamaması sebebiyle bedelden hakkaniyetli bir indirim yapılarak buna göre bir ödeme yapılacaktır.

Sonuç

MEB’in yüz yüze eğitimi yasaklayan genelgesi sonrasında; okul öncesi dönem için akdedilen özel okul sözleşmelerinin, hukuki nitelikleri itibariyle “geçici olarak imkansız” hale geldiği ve fakat bunun “borçların karşılıklı olarak tamamen sona ermesine” neden olacağı söylenebilir. (Bkz.: TBK 137) Bunun sonucu olarak, ödenmiş bedellerin sebepsiz zenginleşme hükümleri dairesinde iadesi talep edilebileceği gibi, henüz ödenmemiş bedellerin ifasından kaçınılabilir.

İlkokul, lise ve üniversite (vakıf üniversiteleri) dönemleri için akdedilen özel okul sözleşmelerinin ise, bu kurumlarda uzaktan eğitim imkanının bulunması durumunda TKHK’nin 15’inci maddesinde düzenlenen “ayıplı hizmet” hükümleri ile karşılaşacağı ve “ayıp oranında bedel indirimi” ya da özel mevzuatın varlığı halinde bunun izin verdiği şekil ve ölçüde “sözleşmenin feshi” yoluna başvurulabileceği söylenebilir.

Sözleşmede ayrıca yemek ve servis ücretlerinin kararlaştırılmış olması durumunda ise, bu hizmetlerin imkansızlık hali ile sakatlanacağı, sözleşmenin geneli bakımından kısmi imkansızlık (TBK 137) halinin gündeme geleceği, imkansızlaşan yemek ve servis hizmetleri bakımından borçların sona ereceği, dolayısıyla bu hizmetlere ilişkin ücretlerin ödenmemesi gerektiği, ödendiyse iadesinin sebepsiz zenginleşme hükümleri dairesinde iadesinin istenebileceği de ayrıca belirtilmelidir.

ATIFLAR

Eray SEZER

Son Gönderiler

Yorum Yap