Mahkemece Re’sen İncelenmesi Gerekmeyen Bir Konuda Taraflarca Getirme İlkesi Göz Ardı Edilerek Mahalli Bilirkişi Beyanları İle Yetinmek Suretiyle Hüküm Kurulmasının İsabetsiz olduğu / Taraflarca Getirilme İlkesi

T.C. YARGITAY 1. HD
Esas:
2016/11469
Karar: 2019/4183
K.T.: 27/06/2019

Özet:Somut olayda, dava dilekçesinde tanık deliline dayanan ve dava dilekçesi ile tanık listesini ibraz etmiş olan davacı tarafın yargılama sırasında bildirmiş olduğu tanıkların dinlenilmesini talep etmesine rağmen, mahkemece bu talep reddedilerek re’sen incelenmesi gerekmeyen bir konuda taraflarca getirme ilkesi göz ardı edilerek mahalli bilirkişi beyanları ile yetinmek suretiyle hüküm kurulması isabetsizdir. Hal böyle olunca, tarafların usulüne uygun olarak bildirmiş oldukları delillerin toplanılması ve yukarıdaki ilkeler doğrultusunda karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davacının değinilen yön itibariyle yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile, hükmün bozulmasına karar verilmiştir.


(4721 S. K. m. 706) (6098 S. K. m. 237) (818 S. K. m. 213) (2644 S. K. m. 26) (6100 S. K. m. 25) (YİBK. 1.4.1974 T. 1974/1 E. 1974/2 K.)

Dava: Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar asıl ve birleştirilen davada davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

Karar: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili ile ecrimisil isteğine ilişkindir. Asıl davada davacı, 3, 4 ve 6 parsel sayılı taşınmazların babası …’na ait iken kadastro tespitinde annesi … adına tescil edildiğini, …’nin 3 parsel sayılı taşınmazı …’na, 4 parsel sayılı taşınmazı …’na, 6 parsel sayılı taşınmazı da …’na temlik ettiğini, işlemlerin bağış amacıyla yapıldığını, birleştirilen davada ise aynı gerekçelerle 3 parsel sayılı taşınmazın …’na temlik edildiğini ileri sürerek asıl ve birleştirilen davada tapu kayıtlarının iptali ve payı oranında adına tescili ile beş yıllık ecrimisil bedelinin tarafına ödenmesine karar verilmesini talep etmiş, yargılama devam ederken ecrimisil talebini atiye bıraktığını bildirmiştir. Asıl davada davalılardan …, taşınmazlardan bir kısmını bağış suretiyle edindiğini, anılan taşınmazlar için ancak tenkis hükümlerinin uygulanabileceğini, tenkis süresinin de geçtiğini, diğer taşınmazları da gerçek satışla devraldığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Asıl ve birleştirilen davada davalılardan … ve …, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, 6 parsel numaralı taşınmaz yönünden taşınmazın bağış suretiyle temlik edilmesi nedeniyle muris muvazaasının uygulanamayacağı, 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazlar yönünden ise muvazaanın ispatlanamadığı gerekçeleriyle asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tapunun 38 numaralı sırasında kayıtlı taşınmazı …, … evlatları … ve … ile … oğlu …’nın 11.06.1969 tarihinde satış suretiyle …’a temlik ettiği, …’nin taşınmazdaki 5/62 payını 16.12.1980 tarihinde kayıtsız ve şartsız olarak …’a bağışladığı, 1981 tarihinde yapılan ve 1982 tarihinde kesinleşen tapulama işlemlerinde taşınmazın 2, 3, 4, 5 ve 6 parsel sayılı taşınmazlar olmak üzere 5 parçaya ayrıldığı, yapılan taksim sonucunda 5 parsel sayılı taşınmazın … adına, diğerlerinin … adına tescil ediliği, …’nin 3 parsel sayılı taşınmazı 10.11.1989 tarihinde …’na, 4 parsel sayılı taşınmazı da 10.02.1983 tarihinde …’a satış suretiyle temlik ettiği,…’nın ölümü ile taşınmazın mirasçıları …, …, … ve …’na intikal ettiği, 08.09.1998 tarihinde … ve …’ın paylarını …’a, …’ın payını …’na, …’un da payının yarısını …’a yarısını da …’a satış suretiyle devrettiği, 6 parsel sayılı taşınmazın da … tarafından 26.01.1983 tarihinde …’na bağışlandığı, …’nın ölümü ile taşınmazın mirasçıları … ve …’na intikal ettiği, …’ın 03.02.1988 tarihinde payını …’na, …’un da payını 14.06.1999 tarihinde …’na satış suretiyle temlik ettiği, …’nın payını 05.09.2003 tarihinde …’a bağışladığı, …’ın da 21.09.2011 tarihinde …’a satış suretiyle devrettiği, eldeki dava için kolluk tarafından …, …, … ve …’un mahalli bilirkişi olarak tespit edilip mahkemeye isimlerinin bildirildiği, 09.12.2014 tarihinde gerçekleşen keşifte mahalli bilirkişi olarak …ve …’un beyanlarının alındığı, 31.12.2014 tarihli celsede davacı vekilinin bildirdikleri tanıkların dinlenilmesi için gerekli işlemlerin yapılmasını talep ettiği, aynı celse mahkemece keşifte yeterli tanık dinlenildiği gerekçesiyle talebin reddine karar verildiği, 15.04.2015 tarihli celsede davacı vekilinin ecrimisil taleplerini atiye bıraktıklarını beyan ettiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan, kamu düzenini ilgilendirmeyen ve tanıkla ispatı gereken bir hususun mahalli bilirkişi beyanı ile kanıtlanması olanaksızdır. HMK’nin 25. maddesinde belirtildiği gibi re’sen araştırma ilkesinin geçerli olmadığı davalarda dava malzemelerinin toplanması ve mahkemeye sunulması taraflara aittir. Hakim kendiliğinden taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, hükmüne esas alamaz. Mahkeme, sadece tarafların getirdiği, yada masrafını verip getirilmesini istediği delillere dayalı olarak hükmünü kurabilir. Somut olayda, dava dilekçesinde tanık deliline dayanan ve dava dilekçesi ile tanık listesini ibraz etmiş olan davacı tarafın yargılama sırasında bildirmiş olduğu tanıkların dinlenilmesini talep etmesine rağmen, mahkemece bu talep reddedilerek re’sen incelenmesi gerekmeyen bir konuda taraflarca getirme ilkesi göz ardı edilerek mahalli bilirkişi beyanları ile yetinmek suretiyle hüküm kurulması isabetsizdir.

Sonuç: Hal böyle olunca, tarafların usulüne uygun olarak bildirmiş oldukları delillerin toplanılması ve yukarıdaki ilkeler doğrultusunda karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davacının değinilen yön itibariyle yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27/06/2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Son Gönderiler

Yorum Yap