Kısa Kararla Gerekçeli Kararın Birbirinden Farklı Olmasının Yargılamanın Aleniyeti, Kararların Alenen Tefhim Olunmasına İlişkin Emredici Mevzuat Hükümlerine Aykırı Bir Durum Yarattığı/Aleniyet İlkesi

T.C. YARGITAY 22. HD
Esas:
2016/19889
Karar: 2018/845
K.T.: 12/02/2018

ÖZET: Kısa kararla gerekçeli kararın birbirinden farklı olması yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim olunmasına ilişkin emredici mevzuat hükümlerine aykırı bir durum yaratır. Kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki yaratılmış olup, bu durum usul ve yasaya aykırıdır. Kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.


(2709 S. K. m. 141) (5510 S. K. m. 21) (6100 S. K. m. 28, 294, 297, 298) (1086 S. K. m. 149) (YİBK. 10.04.1992 T. 1991/7 E. 1992/4 K.) (YHGK. 29.04.2009 T. 2009/19-106 E. 2009/123 K.) (YHGK. 04.05.2011 T. 2011/21-23 E. 2011/268 K.) (YHGK. 16.03.2012 T. 2012/6-97 E. 2012/203 K.) (YHGK. 11.04.2012 T. 2012/10-149 E. 2012/291 K.)

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Anayasamızın 141. maddesinde, yargılamanın aleniyeti ilkesi benimsenmiştir. Bunun anlamı yargılama açık olarak yapılacak ve yargılamanın sonunda verilen karar da açıkça belirtilecektir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 149. (HMK’nun 28.) maddesinde de bu husus belirtilmiştir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294. maddesi gereğince mahkeme, hazır olan tarafları iddia ve savunmalarını dinledikten sonra yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Kararın tefhimi en az aynı Kanunun 297. maddesinde belirtilen hüküm sonucunun tutanağa geçirilerek okunması suretiyle olur.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1-c. maddesinde, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiği açıklanmıştır.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesinde ise:

“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:

a) Hükmü veren mahkeme ile hakim veya hakimlerin ve zabıt katibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.

b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.

c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.

ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.

d) Hükmün verildiği tarih ve hakim veya hakimlerin ve zabıt katibinin imzalarını.

e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.

(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.

Yine Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 298. maddesinde de hüküm kısmında iki tarafa yükletilen hak ve borçların tereddüde yer vermeyecek şekilde belirtilmesi zorunluluğu tekrarlanmıştır. Bu hükümden anlaşılacağı gibi, mahkeme hükmünü gerekçesi ile birlikte tam olarak yazmış olsa bile, bunu duruşma tutanağına tamamen yazdırması ve okunması gerekir. Bir başka ifade ile mahkeme hükmünün hukuki varlık kazanabilmesi için onun tefhim edilmesi, verilen kararla, ne şekilde tefhim edildiğinin duruşma tutanağına yazılması zorunludur. Aynı maddenin son fıkrası gereğince de zorunlu nedenlerle yalnız hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın sonradan belli bir süre içinde yazılması mümkündür.

Kısa karar, bir davayı sona erdiren (Niha-i) temyizi mümkün olan son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Asıl olan kısa karardır. Bu gibi hallerde de Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren kısa karar ile daha sonra yazılan gerekçeli kararında buna uygun olarak düzenlenmesi gereklidir. (10.04.1992 gün ve 7/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı) Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/21-23 E 268 K, 2012/6-97 E 203 K, 2012/10-149 E 291 K sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

5510 sayılı Yasanın 21. maddesi gereğince rucüan tazminat istemiyle açılan eldeki davada Mahkemece, tefhim olunan kısa kararda “1- Davanın kabulü ile; -131.346,08 TL gelirin tahsis ve onay tarihi olan 19.07.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, -231,20 TL cenaze yardımının sarf tarihi olan 15.04.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, 2- Sair hususların gerekçeli kararda belirtilmesine” karar verilmiş iken, gerekçeli kararda gerekçe kısmında “kısa kararda sigorta şirketinin davadan önce temerrüde düşürülmediği anlaşıldığından, dava dilekçesinin sigorta şirketine tebliğ tarihinden itibaren 8 gün sonra yani 24/10/2010 tarihinde temerrrüte düştüğü ve sigorta şirketinin poliçe limiti ile meydana gelen zarardan sorumlu olduğuna,” dair ibarenin kısa kararda sehven yazılmadığı belirtilmek suretiyle kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulduğu anlaşılmaktadır.

Kısa karar, bir davayı sona erdiren (Niha-i) temyizi mümkün olan son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Asıl olan kısa karardır. Bu gibi hallerde de HMK 298/2. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren kısa karar ile daha sonra yazılan gerekçeli kararın da buna uygun olarak düzenlenmesi gereklidir.

Hakimin son oturumda tutanağa yazdırıp tefhim ettiği karar, esas karar olup, sonradan yazılan gerekçeli kararın bu karara aykırı olmaması gerekir. Oysa, son oturumda tefhim edilen kısa kararda sigorta şirketi yönünden hüküm kurulmadığı, zaptın ve kararın incelenmesinden HMK 298/2. maddesine göre gerekçeli karara aykırı olduğu anlaşılmaktadır.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozmanın niteliğine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 12.02.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.

Son Gönderiler

Yorum Yap